Maddi Hasarlı Trafik Kazalarında Maddi Tazminat Davası
Bireysel araç kullanımının artması, trafiğin yoğunlaşması ile birlikte sürücüler kaza yapabilmektedir. Türkiye’de 2021 yılında yalnızca 187 binin üzerinde ölümlü ve yaralamalı trafik kazası meydana gelmiştir. Trafik kazası davaları hem maddi hem de yaralanma ve ölüm ile sonuçlanan davaları da içermektedir. Trafik kazası davalarının konuları araçta oluşan maddi hasar, aracın tamir edilmesi için gerekli maddi para miktarı ya da aracın gördüğü hasar dolayısıyla belirli bir süre aracı kullanamamaktan kaynaklanan araçtan faydalanmaktan yoksun kalması üzerine olabilmektedir. Trafik kazası davalarında mağdur olan taraf kazaya sebebiyet veren tarafa karşı açılabilmektedir.
Trafik kazalarında oluşan maddi hasara karşı açılan tazminat davalarında davacı tarafın açtığı dava sonucu davalı taraf aracın sürücüsü olabildiği gibi eğer aracın sahibi sürücü değilse aracın sahibi veya araç eğer kiralanan bir araç türüyse aracı işleten kişilerde davalı taraf olabilmektedir.
Trafik Kazası Sonucu Açılan Davalardaki Görevli Mahkemeler
Trafik kazası sonucu açılacak olan maddi ve manevi tazminat davalarından görevli olan mahkeme hukuk mahkemeleridir. Fakat eğer dava sigorta şirketine açılacaksa görevli mahkeme değişir ve Asliye ticaret mahkemesi davadan görevli olacaktır.
Trafik Kazalarında Tazminat Davasının Konuları
Trafik kazası eğer ölümle sonuçlanırsa tazminat davasını ölen kişinin yakınları açabilmektedir. Yaralanmanın gerçekleşmesi durumunda eğer yaralanma ağır değilse yaralı kişinin davayı açması gerekmektedir. Yaralanmanın ağır olması durumda yaralının yakınları dava açabilmektedir.
Trafik Kazası Tazminat Miktarının Belirlenmesi
Trafik kazası sonucu açılan tazminat davalarında tazminat miktarı pek çok değişkene bağlı olarak belirlenebilmektedir. Bu değişkenler arasında yaşanan kasa sonucu kişide oluşan fiziki yaralanma ve zarar, kazada bir kastın olup olmayışı, tarafların ne kadar kusurlu olduğu, kazanın nasıl yaşandığı gibi olgular tazminat miktarını belirleyebilmektedir.
Maddi Hasarlı Trafik Kazalarında Talep Edilecek Tazminat İçin Gereklilikler
Trafik kazası günümüzde ne yazık ki ciddi yaralanmalara hatta ölümlere sebebiyet verebilmektedir. Fakat bir trafik kazasında yaralanma ya da ölüm dışında yalnızca araçlarda hafif ya da ağır derece maddi hasar oluşabilmektedir. Bu noktada en önemli unsur aracın kasko, sigorta ve zorunlu trafik sigortası gibi hasarı karşılayacak, güvence sağlayan anlaşmaların var olması önem arz etmektedir. Bu noktada bir diğer önemli unsur ise aracın gördüğü hasar sonrası oluşan maddi değer kaybına yönelik raporun varlığıdır. Çünkü oluşturulan bu rapor ile birlikte tazminat davası açmak mümkün olmaktadır. Araçta oluşan maddi hasar hafif ya da ağır olarak değişebilmektedir. Ağır hasarlarda aracın artık kullanılamaz olması söz konusu olabilir. Aracın onarılması için gerekli olan miktar dava sürecinde bilirkişi tarafından belirlenecektir. Bu noktada aracı tamir ettirmek için gerekli olan miktarın karşı taraftan talep edilmesi durumu aracın tamir edilmiş olup olmamasına bağlı değildir.
Maddi Hasarlı Trafik Kazalarında Kasko ve Sigorta
Araçlarda kasko yaptırma zorunluluğu bulunmamaktadır. Aynı zamanda şirketlerin belirledikleri paketlere göre yapılan kaskonun kapsam değişebilmektedir. Araç kaskosu yaptırmaktaki temel amaç kendi aracına gelen zararı karşılamayı güvence altına almaktadır. Kasko yaptıracak araç sahiplerinin kaskonun hasar sonucu oluşan zararlardan hangilerini karşılanacağına dair sözleşmede detaylı anlatımları bulunmaktadır.
Trafik Kazası Sonucu Aracın Kullanımından Yoksun Kalınması
Trafik kazasına karışan araçlardan birisi eğer mesleki anlamda kullanılıyorsa ve bu durum kişinin iş yaşantısını ve kendisini ciddi ölçüde etkiliyorsa tazminat talep edilebilir. Bu noktada aracın iş için kullanıldığının ispat edilmesi gerekmektedir. Bunun için tanıklara başvurulabilmekte ve dava sürecinde eğer ispat kabul edilirse buna uygun olarak tazminat belirlenebilmektedir. Tazminat miktarının belirlenmesi bazı kriterlere bağlıdır. Bu kriterler arasında kişinin ev ve iş yeri arasındaki uzaklık, iş esnasında araç kullanımından yoksun olmaktan kaynaklı oluşacak olan maddi zayiat vardır.
İZMİR BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
ÖZETİ: Uyuşmazlık, hasarlı trafik kazasından kaynaklanan haksız eylem nedeniyle maddi tazminat isteğine ilişkindir. Somut olayda, davacının tacir olmayan gerçek kişi olduğu davacıya ait araca davalı şirkete ait aracın dava dışı sürücüsünün kusurlu eylemi ile çaptığından bahisle araçtaki değer kaybı, ikame araç bedeli ve eksper masraflarından kaynaklanan maddi zararın dava konusu edildiği başka bir anlatımla davanın haksız eyleme dayandığı ve Ticaret Kanunu’nda belirtilen nitelikte bir ticari davadan söz edilemez. Dava dilekçesinde gösterilen davalılar işleten ve TTK sigorta hükümlerine göre zarar gören gerçek kişi davacıya karşı müteselsilen sorumlu olup, müteselsil sorumlu davalılar arasında ise zorunlu dava arkadaşlığı değil, ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Sigorta hükümleri TTK’da düzenlendiğinden, diğer davalı sigorta hakkındaki dava mutlak ticari dava iken, haksız fiil sorumluları olan işleten davalı hakkındaki dava, mutlak ticari dava olmadığı gibi, davalı sigorta hakkındaki dava tefrik edilerek ayrı bir esasa kayıt edilmiştir. Davalı işleten bakımından Ticaret Kanunu’nda belirtilen nitelikte bir ticari davadan söz edilemeyeceğinden, ilk derece mahkemesince davanın ticari dava kabul edilerek zorunlu arabuluculuk dava şartı gerçekleşmediğinden usulden reddine karar verilmesi isabetsiz olduğundan, davacı vekilinin istinaf istemi yerinde bulunmuştur. Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesince tarafların davanın esası ile ilgili tüm delillerinin toplanıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
İNCELEME RAPORU
İNCELENEN DOSYANIN MAHKEMESİ : İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI : 2019/632 Esas – 2019/1335 Karar
DAVA : Maddi Tazminat
İSTİNAF TALEP TARİHİ: 25/02/2020 Davalı – 26/02/2020 Davalı
Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda ilk derece mahkemesince verilen, yukarıda tarih ve numarası gösterilen kararına karşı istinaf başvurusunda bulunulmakla, dosyada duruşma yapılmasını gerektiren eksiklik görülmediğinden 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a bendi uyarınca istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına karar verilerek, dosya incelendi;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü
TARAFLARIN İDDİA, SAVUNMA İLE YARGILAMA SÜRECİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 05/01/2019 tarihinde sürücü …. sevk ve idaresindeki …. plakalı aracı ile seyir halinde iken müvekkiline ait …. plaka araca çarpması sonucu durduğunu, durduğu esnada arkadan gelen …. plakalı aracın da …. plakalı araca çarpması sonucu zincirleme trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen kazada kaza tespit tutanağına göre …. plakalı araç sürücü …. ‘nın asli kusurlu olduğunu, meydana gelen kazada müvekkilinin aracında 4.000TL değer kaybı tespit edildiğini, …. plakalı aracın davalı şirkete ait olduğu ve …. şirketinde trafik poliçesi ile teminat kapsamında olduğunu, kaza sonrası meydana gelen hasarın giderilmesi için aracın servise bırakıldığını, davalı …. ‘nin sorumluluğu bulunmak üzere ikame bedelinin talep edilmesi gerektiğini, açıklanan nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 100 TL değer kaybı tazminatının ve 285,75 TL eksper hizmet bedelinin davalı …. den, ve davalı …. ‘den tahsiline, 100 TL ikame araç bedelinin davalı …. ‘den yasal faizi ile tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki davanın ticari bir dava olduğunu, konusu alacak olan her türlü ticari davada TTK. nun değişik 5/A maddesi uyarınca dava açılmadan önce ara bulucuya zorunlu başvuru şartı getirildiğini, davacı tarafın her ne kadar davalılardan …. hakkında arabulucuya başvurmuş ise de; müvekkili şirket yönünden arabulucuya başvuru şartını yerine getirmediğini, müvekkili yönünden davanın HMK.nun 115/2 maddesi gereğince usulden reddi gerektiğini, davacı tarafın dava dilekçesinin 9.fıkrasında ikame araç bedelinin ve araçtaki değer kaybının belirlenemediği gerekçesiyle değer kaybı ve araç mahrumiyet zararı taleplerinin tam ve kesin olarak belirlendiği anda taleplerini HMK.nun 107.maddesi uyarınca artırmak üzere şimdilik 100,00 TL değer kaybı 100,00 TL araç mahrumiyet zararı talebinde bulunduğunu, davacı tarafın talep ettiği alacaklarını belirlemesi objektif olarak mümkün iken alacağının belirsiz olduğu iddiasında bulunamayacağını, davanın bu bakımdan da usulden reddi gerektiğini, ayrıca tek taraflı yaptırılan bilirkişi incelemesini kabul etmediklerini öncelikle davanın HMK. nun 115/2 maddesi uyarınca dava şartı yokluğundan davanın reddine, dava belirsiz alacak davası olarak açılmış olmakla davanın hukuki yarar yokluğundan reddine, davacı tarafın araçta değer kaybı oluştuğu ve belgeye dayanmayan ikame araç kiralandığı iddiaları yerinde olmadığından davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
İlk derece mahkemesinde verilen kararda özetle; 2019/364 Esas sayılı dosyasının 18/12/2019 tarihli duruşmasında verilen ara karar gereği dosyanın davalı …. yönünden tefrikine karar verildiği, 6102 S.Y TTK’ya 7155 Sayılı Yasanın 20.maddesi ile eklenen madde 5/A maddesi ile “(1) Bu kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” düzenlemesinin getirildiğini, 6325 s.y. Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabulucuk Kanununa 7155 sayılı yasanın 23.maddesi ile eklenen 18/A maddesi ile “(1) İlgili kunanlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecinde; davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağının aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğu, bu zorunluluğa uyulmaması halinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderildiği, ihtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verildiği, arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanı, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir” hükmüne yer verildiği, 6100 s.y. HMK’nun 115/1 fikrası uyarınca “Mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiğilinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.”, 115/2 fikrası uyarınca “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” denildiği, somut olayda, dava dilekçesi içeriğinden davalı …. yönünden arabulucuya başvurulduğuna dair bir açıklama bulunmadığı gibi Uyap sisteminden yapılan incelemede ayrıntılı dosya bilgilerinin içeriğinde de arabulucuk başvurusuna dair bir kaydın mevcut olmadığı, böylelikle arabulucuya başvurulmadan dava açıldığı anlaşılmakla, 6325 sayılı yasanın 18/A-2 bendi uyarınca herhangi bir işlem yapılmaksızın (İzmir Bölge Adliye Mahkemesi ‘nin 24/10/2019 tarihli, 2019/2104 dosya no, 2019/1989 karar nolu ilamı gözetilerek) davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin tacir sıfatı bulunmayan bir gerçek kişi olduğunu, davalının bir ticari şirket olduğunu, talebin haksız fiil sonrası oluşan zararın istemine ilişkin olduğunu, işbu davanın mutlak ticari dava olmadığını, zira genel veya özel hiçbir kanunda haksız fiil nedeniyle tazminat istemlerinin ticari dava olduğu hükme bağlanmadığını, buna yönelik talepler yalnızca sigorta şirketlerine yöneltilmesi halinde dava şartı arabuluculuk yoluna tabi olduğunu, TTK m.4 hükmünün açık olduğunu, işbu davanın nispi ticari dava olmadığını, tarafların her ikisinin de tacir olduğu ve uyuşmazlığın tarafların ticari işletmesiyle ilgili davalar nisbi ticari dava sayılacağını, yani bir davanın nispi ticari dava sayılabilmesi için her iki tarafın da tacir olması ve uyuşmazlığın ticari işletmeleriyle ilgili hususlardan doğmuş bulunması gerektiği, işbu davanın bu kapsamda olmadığını, dolayısıyla işbu davanın asıl davadan tefrik edilerek davalarının dava şartı arabuluculuk yoluna başvurulmaması sebebiyle usulden reddinin hatalı olduğunu, kararın kaldırılarak davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın reddine karar verilmiş olmasına rağmen davalı vekili olarak lehlerine vekalet ücreti takdir edilmediğini, hatta karar başlığına da vekil olduklarının yazılmadığını, maddi hataların düzeltilmesi için mahkemeye 13/02/2013 tarihli dilekçe verildiğini, mahkeme hatanın düzeltilmesi talebimizi dosya üzerinden karara bağlamamış ve 20/03/2020 tarihine duruşma günü verdiğini, duruşma günü dikkate alındığında istinaf süresi geçeceğinden maddi hata incelemesi sonucu beklenmeksizin kararı istinaf ettiklerini, davanın reddi halinde davasını vekil marifetiyle takip eden davalı lehine vekalet ücreti takdir edilmesinin zorunlu olduğunu, mahkemece lehimize vekalet ücreti takdir edilmeyerek kanuna aykırı karar verildiğini, ayrıca tefrik kararı ön inceleme aşamasından sonra verildiğini, bu nedenle ön inceleme aşaması sonrası davanın reddi halinde yarım değil tam vekalet ücreti takdiri gerektiğini, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
G E R E K Ç E
Uyuşmazlık, hasarlı trafik kazasından kaynaklanan haksız eylem nedeniyle maddi tazminat isteğine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince yukarıda özetlenen gerekçelerle; davanın ticari dava olması nedeniyle zorunlu arabuluculuk dava şartı gerçekleşmediğinden usulden reddine karar verilmiş, bu karara davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı yasanın 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5. maddesine eklenen 5/A- 1 maddesinde ” Bu Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. ” düzenlemesi getirilmiş olup, bu madde hükmüne göre, Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen mutlak ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, her iki tarafın tacir ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olduğu davalar, nisbi ticari dava olup, nisbi ticari davalardan kaynaklanan alacak ve tazminat talepleri de, zorunlu arabulucu kapsamındadır. 7155 sayılı yasanın 18/ A-2 maddesi uyarınca dava şartı olarak ticari davalarda zorunlu arabuluculuk söz konusu olduğunda ve taraflar uyuşmazlık hakkında arabulucuya başvurmadan dava açtığında, dosya üzerinden davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerekmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda dava arkadaşlığı, mecburi ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında düzenlenmiştir. 6100 sayılı Kanun’un “ihtiyari dava arkadaşlığı” başlıklı 57/3. maddesinde; davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması hallerinde, birden çok kişinin birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabileceği düzenlenmiştir. Davanın, birden fazla kişi hakkında aynı veya benzer sebepten doğması, yalnız hukuki sebep olmayıp, bir olaya, yani aynı vakıaya ve fakat farklı hukuki sebeplere dayanılarak da birden fazla kişinin dava açması veya dava edilmesidir.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesinde “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” ve aynı yasanın 88. maddesinde ise “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur” düzenlemesine yer verilmiş olup; motorlu araçların işletilmesi neticesi üçüncü kişinin zarar görmesi durumunda o aracın işleteni, aracın sürücüsü ve varsa teşebbüs sahibinin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu, ayrıca birden fazla kişinin zararı tazmin ile yükümlü olması durumunda, zarar görene karşı müteselsil sorumlu oldukları belirtilmiştir. Bu haliyle Karayolları Trafik Kanunu, trafik kazaları neticesi doğacak zarar sorumluluğunda müteselsillik esasını benimsemiştir.
6098 Sayılı TBK’ nın 61 ve 62. maddeleri uyarınca, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır. Zarara neden olan aracın vereceği zararları poliçe ile teminat altına alan sigorta şirketlerinin sorumluluğu ise, TTK ile sigorta genel şartlarında düzenlenmiş olup, sigorta şirketleri, yukarıda belirtilen yasa hükümlerine göre, araç işleteni ve araç sürücüsü ile birlikte, zarar görene karşı müştereken ve müteselsilen sorumludur. 6098 sayılı TBK’nın 162 ve 163. maddeleri uyarınca, müteselsil sorumlu borçluların her biri, borcun tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu olup, zarar gören, zararının giderilmesini, sorumluların tamamından veya bir kısmından isteyebilecektir.Somut olayda, davacının tacir olmayan gerçek kişi olduğu davacıya ait araca davalı şirkete ait aracın dava dışı sürücüsünün kusurlu eylemi ile çaptığından bahisle araçtaki değer kaybı, ikame araç bedeli ve eksper masraflarından kaynaklanan maddi zararın dava konusu edildiği; başka bir anlatımla davanın haksız eyleme dayandığı ve 6102 Sayılı TTK un 4.maddesi içeriğinde belirtilen nitelikte bir ticari davadan söz edilemez. Dava dilekçesinde gösterilen davalılar işleten ve TTK sigorta hükümlerine göre zarar gören gerçek kişi davacıya karşı müteselsilen sorumlu olup, müteselsil sorumlu davalılar arasında ise zorunlu dava arkadaşlığı değil, ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Sigorta hükümleri TTK’da düzenlendiğinden, diğer davalı sigorta hakkındaki dava mutlak ticari dava iken, haksız fiil sorumluları olan işleten davalı hakkındaki dava, mutlak ticari dava olmadığı gibi, davalı sigorta hakkındaki dava tefrik edilerek ayrı bir esasa kayıt edilmiştir. Davalı işleten bakımından 6102 Sayılı TTK un 4.maddesi içeriğinde belirtilen nitelikte bir ticari davadan söz edilemeyeceğinden, ilk derece mahkemesince davanın ticari dava kabul edilerek zorunlu arabuluculuk dava şartı gerçekleşmediğinden usulden reddine karar verilmesi isabetsiz olduğundan, davacı vekilinin istinaf istemi yerinde bulunmuştur.
Keza, 7251 Sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik 6100 Sayılı HMK’nun 353/1. fıkra a-6 ıncı bendinde; “Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması (maddi olayda olduğu gibi davanın usulden reddedilmesi suretiyle hiçbir delil toplanıp değerlendirilmeden karar verilmesi gibi ) ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş” olması halinde kararın esasının incelenmeden kararın kaldırılmasına karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
Ayrıca kabule göre de, davalının kendisini vekil ile temsil ettirmesine rağmen karar başlığında vekilinin gösterilmemesi ve davanın usulden reddine karar verilmesine rağmen davalı yararına hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT si hükümleri uyarınca vekalet ücretine hükmedilmemesi hukuka aykırı olduğundan, davalı vekilinin de bu yöne değinen istinaf istemi yerinde ise de; Dairemiz kararının niteliği gereği bu husus sonuca etkili görülmemiş, ilk derece mahkemesince 6100 Sayılı HMK un 305/A maddesi uyarınca 20/10/2021 tarihinde verilen ek kararın da esas hüküm ile birlikte kaldırılmasına karar verilmesi gerektiğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusu konusuz kalmıştır.
Hal böyle olunca yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya içeriğine göre; davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 355 ve 353/1. fıkrası (a-4) bendi ve (a-6) bendi gereğince kabulüne, ilk derece mahkemesince tarafların davanın esası ile ilgili tüm delillerinin toplanıp değerlendirilmesi gerekirken; davanın ticari dava özelliği taşımadığı halde zorunlu arabuluculuk dava şartı gerçekleşmediğinden bahisle, dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi hukuka aykırı olduğundan, ilk derece mahkemesinin 30/12/2019 tarihli asıl karar ile 20/10/2020 tarihli ek kararının esası incelenmeden kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun konusu kalmadığından istinaf başvurusu hakkında karar verilmesine yer olmadığına, ilişkin karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/632 Esas – 2019/1335 Karar sayılı, 30/12/2019 tarihli asıl karar ile 20/10/2020 tarihli ek kararının 6100 Sayılı HMK’nun 355 ve 353/1. fıkrası (a-4) bendi ve (a-6) bendi gereğince ESASI İNCELENMEDEN KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren İzmir 1.Asliye Ticaret Mahkemesi’ne GÖNDERİLMESİNE,
4-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun konusu kalmadığından istinaf başvurusu hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
5-Davacının peşin yatırdığı 148,60 TL istinaf karar ve ilam harcının istek halinde iadesine, 54,40 TL istinaf yoluna başvuru harcının mahsubu ile Hazineye gelir kaydına,
6-Davalının peşin yatırdığı 54,40 TL istinaf karar ve ilam harcı ile 148,60 TL istinaf yoluna başvuru harcının istek halinde iadesine,
7-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği ve harç tahsil / iade işlemlerinin İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,İlişkin dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 Sayılı HMK’nun 353. Maddesi (1-a) bendi uyarınca 18/01/2022 tarihinde KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi. (Yargıtay 4. HUKUK DAİRESİ- Karar No: 2022/96)
Maddi hasarlı trafik kazalarında maddi tazminat hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz bize buradan ulaşabilirsiniz.
Beylikdüzü avukat ve arabulucu Salih Akbulut’un diğer makalelerini okumak için bu linke tıklayabilirsiniz.