Ana sayfa » Borçlar Ne Zaman Zaman Aşımına Uğrar?
borclar_kanunu_zamanasimi

Borçlar Ne Zaman Zaman Aşımına Uğrar?

Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlendiği üzere; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir (TBK, m.146). Yani bir düzenlemeyle özel bir zaman aşımı söz konusu değilse on yıl sonra alacaklının alacağı zaman aşımına uğrar. Zaman aşımı, alacağın doğmasıyla başlar. Zaman aşımı süresi hesaplanırken zaman aşımının başladığı gün sayılmaz. Son günün bitimiyle zaman aşımı son bulur.   borçlar kanunu zamanaşımı

Asıl alacağın zaman aşımına uğraması halinde asıl alacağa bağlı faiz ve diğer ek alacaklar da zaman aşımına uğrar.

Özel Zamanaşımı Süreleri Neler İçin Geçerlidir?

  1. Haksız Fiilden Doğan Alacak-Borç İlişkisi: Zarar görenin zararı, tazminat ödemekle yükümlü olan kişinin öğrenildiği tarihten itibaren iki yıldır. Ancak her türlü olay tarihi üzerinden on yılın geçememiş olması gereklidir.

Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir (TBK, m.72).

  1. Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Alacak-Borç İlişkisi: 

Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri istem hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir (TBK, m.82).

Beş Yıllık Zamanaşımına Tabi Olan Alacaklar:

1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler.

2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri.

3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar.

4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar.

5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar.

6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar (TBK, m.147).

Bu süre kesindir ve sözleşmeyle değiştirlemez.

Borçlar Kanunu Zamanaşımı Durduran Haller

Türk Borçlar Kanunu madde 153’te zamanaşımının işlemeye başlamamasına sebep olan, zamanaşımı başlasa da durduran haller yer almıştır. Bunlar;

1. Velayet süresince, çocukların ana ve babalarından olan alacakları için.

2. Vesayet süresince, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet işlemleri sebebiyle Devletten olan alacakları için. 

3. Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için.

4. Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için.

5. Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece.

6. Alacağı, Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânının bulunmadığı sürece.

7. Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe etkili olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek sürece zaman aşımı durur.

Zamanaşımını durduran sebeplerin ortadan kalktığı günün bitiminde zamanaşımı işlemeye başlar.

Borçlar Kanunu Zamanaşımı Feragat 

Zamanaşımından feragat (kişinin hakkından kendi isteğiyle vazgeçmesi) edilemez. Müteselsil borçlularından birinin feragat etmiş olması diğerlerine karşı ileri sürülemez. Bölünemez bir borcun borçlarından birinin feragat etmiş olması durumunda da aynı hüküm geçerlidir. Asıl borçlunun feragati de kefile karşı ileri sürülemez.  borçlar kanunu zamanaşımı

Ayıplı Mal

Satılan malın tüketici tarafından ayıplı mal olduğu kanaatine varılırsa ve ayıp satıştan sonra ortaya çıkmış olsa bile dava açılabilir. Davanın zamanaşımı süresi iki yıldır. Satıcı malı satarken ayıplı mal olduğunu biliyorsa ve ağır kusurluysa iki yıllık zamanaşımı süresi söz konusu değildir. Alıcı istediği zaman dava açabilir.

Taşınmazların ayıplı mal olduğu anlaşılırsa satıştan itibaren beş yıl içinde dava açılabilir. Taşınmazın satışında satıcının ağır kusuru bulunuyorsa yirmi yıllık zamanaşımı süresi vardır. borçlar kanunu zamanaşımı

Ödünç ile İlgili Zamanaşımı

Ödünç olarak verilen mal ya da hizmetin iadesi gerçekleşmemişse altı aya kadar iade talebinde bulunabilinir. 

Ödünç alanın, ödünç konusunun teslimine ve ödünç verenin de bu şeyin teslim alınmasına ilişkin istemleri, diğer tarafın bu konuda temerrüde düşmesinden başlayarak altı ayın geçmesiyle zamanaşımına uğrar (TBK, m.389).

Yargıtay Kararları

Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç Davası 

– K A R A R –
Davacı vekilince açılan, tapu iptali ve tescil davası sonucunda mahkemece davanın davalılar …, …, …, … yönünden kabulüne, diğer davalılar yönünden davanın reddine karar verilmiş olup, verilen kararın davacı vekili ile davalılar …, … ile … vekillerince temyiz edilmesi üzerine Dairemizce 2019/36 Esas, 2020/293 Karar sayılı ilamı ile yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.Bu kez Dairemiz kararına karşı davacı vekili ile davalılar …, …, … vekillerince karar düzeltme talebinde bulunulmuştur.Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre HUMK’nın 440. maddesinde sayılan nedenlerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE, 10,30 TL harç ve takdiren 490,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, 06.04.2021 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Taşınmaz mülkiyeti edinme tapu sicili ile mümkündür. Tapu sicili herkese açıktır. İlgili herkes, tapu kütüğündeki ilgili sayfa ve belgelerin kendisine gösterilmesini veya bunların örneklerinin verilmesini tapu memurundan isteyebilir. Tapu kütüğüne yapılmış her tescil, bir ayni hakkı karşılar. Geçerli bir tescil, sicil dışı meydana gelen bir değişiklik sonucu sonradan yolsuz tescil haline gelebilir. Bu durumda bile iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından,tescilin olumlu hükmü uygulanır.Yani, iyi niyetli üçüncü kişilerin böyle bir tescile güvenerek kazandıkları ayni haklar korunur.(…m.1023)Üçüncü kişinin yolsuz kayda dayanarak ayni hak kazanımının korunabilmesi için tescilin yolsuzluğunu bilmemesi veya bilebilecek durumda olmaması gerekir. Bu bağlamda, üçüncü kişilerin Medeni Kanun’un 3. maddesi çerçevesinde iyiniyetli olması esastır. Buna göre, kendisinden beklenen özeni göstermeyen, tescilin yolsuz olduğunu bilen veya bilebilecek durumda olan üçüncü kişiler iyiniyet iddiasında bulunamazlar. Burada aranan iyiniyet, tescil isteminin yevmiye defterine kaydı esnasında mevcut olmalıdır. Ancak, kütükteki tescilin belgelerle çeliştiğini bilmesine ya da şüphelenmesine rağmen bunu incelemekten veya gerekli özeni göstermekten kaçınır ise, iyiniyet iddiasında bulunamaz. Üçüncü kişinin iyiniyetli olmadığını ispat etme yükü, iddia eden tarafa aittir. Ancak iyiniyetin olmadığını kanıtlamak zor olduğundan bunu iddia eden bazı fiili karinelerden yararlanabilir. Örneğin, ayni hak kazanan kişiyle yakın bir ilişkinin bulunması, malın el değiştirmesinin kıssa sürede olması veya düşük bir bedelle el değiştirmesi durumlarında iyiniyet iddiasında bulunulamayacağı karine olarak kabul edilebilir.Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi, bünyesinde gayrimenkul satış vaadi ve eser sözleşmesini barındıran bir sözleşmedir. Bu sözleşmede arsa sahibi, sözleşmeye uygun koşullarda arsasını yükleniciye teslim etmek; yüklenici kendisine karşı edimini yerine getirdiğinde ise yükleniciye bırakılan bağımsız bölümlerin tapusunu ona devretmek ile yükümlüdür. Sözleşmenin diğer tarafı olan yüklenicinin edim borcu ise sözleşmede kararlaştırılan koşullarda binayı yapıp arsa sahibine teslim etmektir. Aynı zamanda arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi ani edimli bir sözleşmedir. Ani edimli sözleşmenin kural olarak geriye etkili feshi ve tasfiyesi mümkündür. Geriye etkili fesihte sözleşmenin tarafları verdiklerini sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri isteyebilirler. Uygulamada arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapıldıktan sonra yüklenici henüz edimlerini yerine getirmeden; arsa sahibi, arsa veya kat irtifak tapularını veya bir kısmını yüklenici adına tescil ettirmekte ve yüklenici finans ihtiyacını karşılamak için devredilen bağımsız bölüm veya arsa hisselerini üçüncü kişilere satmaktadır. Arsa payı veya bağımsız bölümlerin satılmasından sonra yüklenici edimlerini yerine getirmediği için sözleşmenin geriye etkili feshedildiği bir realitedir.Yukarıda izah edildiği gibi, yükleniciden arsa hissesi veya bağımsız bölüm satın alan iyi niyetli üçüncü kişinin TMK nın 1023. maddesine istinaden “tapuya güven ilkesi” gereğince iktisabının korunması gerekir. Bu ilkeden ancak üçüncü kişinin kötü niyetli olduğunun ispatlanması halinde vazgeçilebilir.Yüklenici adına yapılan tescil işlemini her halde “yolsuz tescil” kabul etmek, toplumda onarılmaz zararlara sebep olmakta ve adalet duygusuna zarar vermektedir. Yaptığı araştırmada tapu kaydının yüklenici adına olduğunu tespit eden birinin -aksi ispat edilmedikçe- iyi niyetli olmadığını söylemek mümkün olmadığı için “tapuya güven ilkesine” istinaden mülkiyet kazanımının korunması TMK nın 1023. maddesi ve hakkaniyet gereğidir.Her arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden tapu intikali yapılan yükleniciden tamamen iyi niyetli olarak arsa payı veya bağımsız bölüm irtifak tapusu satın alanın bu iktisabını geçersiz saymak TMK nın 1023. maddesi karşısında açıkça Kanuna aykırı davranmak olacaktır. Arsa sahibi iyi niyetli ve risk almak istemiyorsa; tapu devrinin, sözleşme nedeniyle yapıldığını tapunun beyanlar hanesine şerh vermek suretiyle üçüncü kişilerin iyi niyet iddialarını bertaraf edebilir. Tapu siciline basit bir şerh vermekten kaçınan arsa sahibinin tamamen iyi niyetli üçüncü kişiler karşısında ve onların zararına sebep olacak şekilde korunması menfaatler dengesine aykırı olduğu gibi, taşınmaz hukukunun temeli olan “tapuya güven ilkesine” de açıkça aykırıdır.Somut olayda, davacı-arsa sahibi ile davalı … AŞ arsında 16.06.2006 tarihinde 110 ada 17 parsel ile ilgili arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yapılmıştır. Yüklenici
edimlerini yerine getirmediği için; sözleşme, … 3. Asliye Hukuk Mahkemesince geriye etkili olarak feshedilmiştir. Arsa sahibi kat irtifak tapularının bir kısmını anılan davadan önce, bir kısmını da dava açıldıktan sonra yükleniciye tapuda intikal ettirmiştir. Yüklenici kendisine intikal eden bağımsız bölümleri tapuda üçüncü kişilere satmıştır. Karar düzeltme talebinde bulunan …, … ve …, yargılamanın bütün aşamalında iyiniyetli olduklarını tapuya güvenerek bağımsız bölümleri satın aldıklarını beyan etmişlerdir. Arsa payı inşaat sözleşmesi tapuya tescil edilmediği gibi, davalıların kötüniyetli oldukları davacı tarafından ispat da edilememiştir. Kaldı ki davacı sözleşmenin geriye etkili feshi için dava açtıktan sonra, hayatın olağan akışına aykırı olarak bir kısım bağımsız bölüm tapularını yükleniciye devrederek –en azından- iyiniyetli olmadığını göstermiştir. Bu durumda yukarıda izah edilen temel ilkeler ve fiili durum gereğince karar düzeltme talebinde bulunan davalıların TMK nın 1023. maddesi çerçevesinde “tapuya güven” ilkesinden yararlanmaları kanuni zorunluluktur. Bu nedenle karar düzeltme isteminde bulunan …, … ve …’ın karar düzeltme taleplerinin kabulü ile yerel mahkeme kararının, bu davalılar açısından bozulması gerekirken karar düzeltme isteminin reddine dair Dairemizin Sayın çoğunluğunun kararına muhalifim (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Karar: 2021/1453). borçlar kanunu zamanaşımı

Borç Davasında Zamanaşımı 

Taraflar arasında görülen davada Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 14.05.2015 gün ve 2014/302 – 2015/370 sayılı kararı onayan Daire’nin 19.02.2018 gün ve 2016/7519 – 2018/1198 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı vekili, davalıların müvekkilinin Ulus Şubesi’nde çalıştıkları dönemde Tekshol Tekstil Deri Sek. İş. Ar. Yatırım San. Tic. A.Ş. firmasının da aralarında bulunduğu grup firmalara kredi mevzuatına aykırı bir şekilde kullandırdıkları ticari kredilerin ödenmediğini, icra takibinden sonuç alınamayınca borçlu hakkında borç ödemeden aciz belgesi düzenlendiğini, usulsüz kredi verilmesi nedeniyle doğan zarardan davalıların sorumlu olduklarını ileri sürerek 65.083,20 TL banka zararının dava tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı … vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, kredi verilmesinde banka görevlilerinin kasıt, kusur ve ihmallerinin bulunmadığını, KDV iadesinin kredi teminatı olarak temlik alındığını, 671.000 USD ihracat bedelinin davacının Bahçeşehir Şubesi tarafından borçlu firmaya ödendiğini, haksız fiil sebebiyle ancak dava tarihinden itibaren yasal faiz verilebileceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, temerrüde düşen borçlu hakkında icra takibinin geç başlatıldığını, borçlu mallarının yeterince araştırılmadığını, 10 yıl süre ile icra dosyasının takipsiz bırakıldığını, bu sebeplerle banka alacağının zamanında ve gereği gibi takip edilmediğini, müvekkilinin hiç bir usulsüz kredi işleminin bulunmadığını, şef pozisyonu ve yetkisizliği nedeniyle kredilere onay veremeyeceğini, sicil amiri de olan müdür …’nın talimatlarını uyguladığını, şube müdürünün önceki yolsuzluklarına rağmen işlem hacmi çok yüksek olan Ulus Şubesine atandığını, bu şubede de bir çok usulsüz kredi verdiğini, 12 yıl aradan sonraki talebin iyi niyetle bağdaşmadığını, faize itiraz ettiklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, mahkemenin yetkisiz olduğunu, BK’nin 60’ncı maddesi uyarınca zamanaşımı süresinin dolduğunu, kredinin niteliği itibariyle derhal tahsili gerekmekte olduğu halde, yapılan ihracat nedeniyle davacı nezdindeki bir hesaba gelen 671.000 USD’nin alacağa mahsubu yerine borçluya ödendiğini, davacının dayandığı soruşturma raporunun gerçekleri yansıtmadığını, KDV iade alacağının kredi teminatı olarak temlikinin, birçok belge ile mali tabloların dikkate alınmadığını, kredi verilmeden önce şube yetkisinde düzenlenen istihbarat raporundaki olumlu bilgilere binaen kredi kullandırıldığını, kredi öncesi gerekli evrakların toplandığını, tüm işlemlerin yerine getirildiğini savunarak davanın reddini istemiştir. borçlar kanunu zamanaşımı
Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce onanmıştır.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin HUMK 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK 442. maddesi gereğince REDDİNE, davacıdan harç ve ceza alınmasına yer olmadığına, 15.04.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Karar: 2021/3688).

Yorum bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir