Alkol ya da madde bağımlılığı, ruhsal problemler, bulaşıcı hastalıklar, serserilik gibi hallerin bulunması durumunda kişilerin özgürlükleri kısıtlanabilir. Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu Madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması hâlinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir. Görevlerini yaparlarken bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlileri, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar (TMK, m.432). Kanunda dikkat edildiği üzere kişilerin özgürlüğü ancak belirli mazeretler dolayısıyla kısıtlanabilir. Kanunda sayılan nedenler dışında kişilerin özgürlüğün kısıtlanması mümkün değildir. Kişilerin özgürlüğü anayasal bir hak olup kısıtlanması dahilinde anayasal bir hak ihlali oluşur.
Koruma Amacıyla Özgürlüğün Kısıtlanması Sebepleri
- Akıl hastalığı
- Akıl zayıflığı
- Alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı
- Ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalıklar
- Serserilik
Koruma Amacıyla Özgürlüğün Kısıtlanması Şartları
- Özgürlüğü kısıtlanacak kişinin ergin olma zorunluluğu bulunmaktadır. Ergin olmayan kişilerin (ergin kişiler 18 yaşını doldurmuş kişilerdir) bu madde kapsamında özgürlüklerinin kısıtlanması mümkün değildir.
- Sayılan sebeplerden ötürü özgürlüğü kısıtlanan kişilerin toplumsal anlamda tehlike arz etmeleri ve korumanın başka bir şekilde sağlanamaması şartlı gereklidir. Kişinin korunması için başka imkanlar varsa kişinin özgürlüğünün kısıtlanmasına karar verilmeyecektir. Böyle bir durumda vesayet makamı özgürlüğün kısıtlanması istemini reddederek diğer imkanların varlığını belirterek bu imkanların uygulanması yönünde karar verecektir. Bu bağlamda kişilerin çevrelerine verdikleri zarar ve toplumsal anlamda yarattıkları tahribat da göz önünde bulundurulacaktır.
Koruma Amacıyla Özgürlüğün Kısıtlanması Kanunun Amacı
Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması kanunun amacı bahsedilen haller dolayısıyla toplumsal anlamda tehlike yaratan ya da yaratacağı muhtemel kişilerin tedavilerinin, eğitimlerinin ve ıslahlarının sağlanmasıdır.
Akıl hastalığı, ruhsal bozukluk, alkol ya da uyuşturucu bağımlılığı, ağır tehlike barından bulaşıcı hastalık sahibi kişilerin özgürlüğünün kısıtlanması sağlık kurulu raporu olmadan verilmez.
Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu Madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalığı olanlar hakkında, ancak resmî sağlık kurulu raporu alındıktan sonra karar verilebilir (TMK, m.436/5)
Resmî sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin amacıyla; kişinin vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle kıl, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilir, kişiye gerekli tıbbi müdahaleler yapılabilir ve gerektiğinde kişi, hekim ön raporu üzerine en fazla yirmi gün süreyle sağlık kuruluşuna yerleştirilebilir (TMK, m.436/6).
Bu madde kapsamında alınan kararların icrası için gerektiğinde ilgili kişi hakkında zor kullanılabilir ve sağlık görevlilerinden gerekli tıbbi yardım alınabilir (TMK, m.436/7).
Yukarıda sayılan haller dolayısıyla özgürlüğü kısıtlanan kişinin sadece toplum anlamında tehlike arz etmesi gibi bir sınırlandırma yoktur. Kişinin kendine ya da ailesine de zarar vermesi bu durumun tedavi edilmesi için geçerli sebeptir.
Bu durum sadece kısıtlı olan kişiler için geçerli olmayıp bahsedilen şartlar pratikte karşılık bulmuşsa özgürlüklerin kısıtlanması mümkün olacaktır.
Koruma Amacıyla Özgürlüğün Kısıtlanması Kararına İtiraz
Verilen karara itiraz on gün içerisinde gerçekleşmelidir.
Kuruma yerleştirilen kişi veya yakınları, verilen karara karşı kendilerine bildirilmesinden başlayarak on gün içinde denetim makamına itiraz edebilirler (TMK, m.435).
Koruma Amacıyla Özgürlük Kısıtlanması ile İlgili Yargıtay Kararları
4721 sayılı TMK gereğince Tedavi Amaçlı Kişisel Koruma Kararı istemine ilişkin olarak açılan davada, … Sulh Hukuk Mahkemesi ile … 3. Sulh Hukuk Mahkemesince ayrı ayrı yetkisizlik kararı verilmesi nedeni ile dosyada son karar bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra verilmiş ise de iki farklı bölge adliye mahkemesinin yargı çevresinde kalan mahkemelerce karşılıklı olarak yetkisizlik kararı verilmiş olması ve 5235 sayılı Kanunun 36/3. maddesi gereğince bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerinin görevinin yargı çevresi içerisinde bulunan adlî yargı ilk derece hukuk mahkemeleri arasındaki yetki ve görev uyuşmazlıklarını çözmek olduğundan yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü:
– K A R A R –
Dava, 4721 sayılı TMK’nın 432. maddesi uyarınca koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması istemine ilişkindir.
… Sulh Hukuk Mahkemesince, yapılan kolluk araştırması sonucu koruma altına alınması istenilen …’un “… Mah. … Cad. … Yapı Kop. Sitesi … Blok No:… İç kapı no:… …/…” adresinde ailesinin yanında kaldığı bildirildiği gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.
… 3. Sulh Hukuk Mahkemesince ise, … Sulh Hukuk Mahkemesince kısıtlının 405. Maddesi uyarınca kısıtlanmasına karar verildiği, kısıtlının yerleşim yeri değişikliği hakkında taraflarca herhangi bir talepte bulunulmadığı ve mahkemece yerleşim yeri değişikliğine izin verilmediği, kısıtlının halen yerleşim yerinin … olduğu, yapılan emniyet araştırması ve eşi …’un dilekçesinde kısıtlının halen … ilçesinde ikamet ettiğinin tespit edildiği bu durumda yetkili mahkemenin halen … Sulh Hukuk mahkemesi olduğu, yerleşim yeri değişikliği talebi olmaksızın ve bu konuda izin verilmeksizin yetkisizlik kararı verilerek vesayet makamının değiştirilemeyeceği gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiştir.
4721 sayılı TMK’nun 432. maddesinde “Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması hâlinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir.
Türk Medenî Kanununun 411. maddesine göre ise, ” Vesayet işlerinde yetki, küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet dairelerine aittir.” Aynı Kanunun 19/1. maddesi uyarınca da “Yerleşim yeri, bir kimsenin sürekli kalma niyetiyle oturduğu yerdir.” Yine, aynı Kanunun 412/1. maddesi uyarınca da; “Vesayet makamının izni olmadıkça vesayet altındaki kişi yerleşim yerini değiştiremez.”
Dosya kapsamından, her ne kadar kısıtlının yerleşim yerinin “…/…” olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmişse de kısıtlının daha önce … Sulh Hukuk Mahkemesinin 2019/363 Esas, 2019/607 Karar sayılı kararıyla vesayet altına alındığı ve bu mahkemece takip edildiği, kısıtlının yerleşim yeri değişikliğiyle ilgili olarak vesayet makamının izni bulunmadığı anlaşıldığına göre uyuşmazlığın … Sulh Hukuk Mahkemesinde çözümlenmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 sayılı HMK’nun 21 ve 22. maddeleri gereğince … Sulh Hukuk Mahkemesinin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE, 15/03/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi (Yargıtay 5. Hukuk Dairesi Karar: 2021/3431).
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, 05.04.2018 tarihli ek karar ile mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiş olup hükmün kısıtlı adayı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
…’nün 08.06.2016 havale tarihli ihbar dilekçesinde, polis memuru …’ın paranoid şizofreni hastası olmasına karşın kendi rızasıyla tedavi olmadığı gerekçesiyle Türk Medeni Kanunu’nın 432. maddesi uyarınca tedavi amacıyla özgürlüğünün kısıtlanarak tedavisinin yapılması istenmiş; Mahkemece, 19.07.2016 tarihli karar ile talebin kabulüne karar verilmiş, bilahare 05.04.2018 tarihli ek karar ile de …’ın ikamet adresinin Çayırova/Kocaeli olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 432. maddesinde; “akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişinin kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması halinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirileceği veya alıkonulabileceği” hükme bağlanmış, aynı hükmün devamında “Görevlerini yaparlarken, bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlilerinin, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorunda oldukları” belirtilmiştir. Aynı Kanunun 436. maddesinde, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasında uygulanacak usul kuralları, 437. maddesinde de yargılama usulü gösterilmiştir.
Somut olayda, …’ın Türk Medeni Kanunu’nın 432. maddesi uyarınca tedavi amacıyla özgürlüğünün kısıtlanarak tedavisinin yapılması istenmiş; Mahkemece 19.07.2016 tarihli, 2016/312-345 sayılı karar ile talebin kabulüne verilmiş, kısıtlı adayı tarafından karara karşı yapılan itiraz denetim makamı olan Bingöl 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 09.08.2016 tarihli, 2016/49 değişik iş sayılı karar ile kesin olarak reddedilmiş, bu kararın da temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 16.01.2018 tarihli, 2017/7990-2018/567 sayılı karar ile temyiz isteminin reddine karar verilmiş, bu suretle dosya kesin hüküm halini almış ve dava esası kapanmıştır.
Eldeki davada talebin vesayet ile ilgisi bulunmadığından, koruma amacıyla özgürlüğünün kısıtlanması istenen kişinin dosyasının takip altında tutulması gerekmez. Buna göre, takip altında tutulmayan dosya hakkında mahkemece yetkisizlik kararı verilerek dosyanın gönderilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca
BOZULMASINA, HUMK’un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, 12.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Karar: 2018/18466)