Arabuluculuk Nedir?
Arabuluculuk, hukuki anlamda oluşturulan alternatif bir uyuşmazlık çözümü yöntemidir. Kişiler arasında yaşanan uyuşmazlık mahkeme yönlendirmesiyle arabulucular tarafından çözüme kavuşturulmaya çalışılır.
Ocak 2018 itibariyle iş davaları için arabuluculuk dava şartı olarak öngörüldü. Bu durumda dava açılmadan önce Adalet Bakanlığı arabuluculuk bürosuna başvurunun zorunlu olması durumu oluştu.
Taraflar arabulucu olarak görevlendirilen kişilere yönlendirildikten sonra taraflar ve arabulucu arasında toplantı düzenlenir. Bu toplantı mahkemeden daha rahat bir ortamdır. Toplantıda konuşulanlar gizlilik ilkesi gereğince gizli tutulur. Çoğu hukuki anlaşmazlıklar mahkemeye intikal etmeden arabulucu ile çözülür. Yargının yükü azalırken zaman ve masraf bakımından da taraflar kazançlı çıkar. beylikdüzü arabulucu
Arabuluculuk İlkeleri
İradi ve Eşitlik İlkesi: taraflar arabulucuya başvurmak, süreci devam ettirmek veya sonlandırmak, vazgeçmek ve sonuçlandırmak konusunda serbesttirler. Taraflar süreç boyunca eşit haklara sahiptirler.
Gizlilik İlkesi: arabulucu kendisine sunulan belgeler, kayıtlar vb. dokümanları gizli tutmakla yükümlüdür.
Beyan veya Belgelerin Kullanılmaması İlkesi: taraflar, arabulucu veya arabuluculuğa katılan üçüncü kişiler uyuşmazlıkla ilgili olarak hukuk davası açıldığında ya da tahkim yoluna başvurulduğunda kanunda sayılan beyan veya belgeleri delil olarak ileri süremez.
Dava şartı dışında özel hukuk anlaşmazlıkları kapsamında tüm davalarda ihtiyari olarak arabulucuya başvurulabilir.
Ticari uyuşmazlıklarda süreç içerisinde arabuluculuk dava şartı olarak getirilmiştir. Boşanma davalarında da aynı durumun söz konusu olacağı bekleniyor.
Henüz Türkiye’de yaygın olmadığı için mahkemece teklif edilen arabuluculuk genellikle taraflar arasında pek kabul edilmez ancak arabuluculuk nihai çözüm için etkili bir yoldur.
Yargıtay Kararları
Menfi Tespit Davasında Arabuluculuk
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, iş sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle verilen teminatın iadesi ile bu senetten dolayı borçlu olmadığının tespitine, kötü niyet tazminatının tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. beylikdüzü arabulucu
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkeme kararının özeti:
İlk Derece Mahkemesince tarafların dayanak yaptıkları tüm deliller toplanmış, 30/01/2020 tarih, 2018/583 esas, 2020/99 sayılı kararı ile davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.
İsinaf Başvurusu :
Davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı :
İlk Derece Mahkemesinin kararının yasal ve hukuksal gerekçeleri ile dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun madde 353/1-b.1 hükmü gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Taraflar arasında menfi tespit davasında zorunlu arabulucuya başvurulmasının gerekip gerekmediği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Dava türleri, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 105. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesi, “(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. (2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. (3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.” düzenlemesini içermekte olup, bu madde hükmünde tespit davası genel olarak düzenlenmiştir.
2004 sayılı İİK’nun 72. maddesi, “Borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tesbit davası açabilir.
İcra takibinden önce açılan menfi tesbit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.
İcra takibinden sonra açılan menfi tesbit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyle icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.
Dava alacaklı lehine neticelenirse ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararlarını gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Bu zarar herhalde yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez. beylikdüzü arabulucu
Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
Borçlu, menfi tesbit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.
Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.
Menfi tesbit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabileceği gibi, davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Davacı istirdat davasında yalnız paranın verilmesi lazım gelmediğini ispata mecburdur.” düzenlemesini içermekte olup, bu madde hükmünde de menfi tespit ve istirdat davaları özel olarak düzenlenmiştir.
Davalı-alacaklı tarafından var olduğu savunulan bir hukukî ilişkinin var olmadığının tespiti için davacı-borçlu tarafından açılan davaya, menfi tespit davası denilmektedir. Borçlu, icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilir. Borçlu açtığı davada, maddi hukuk temelli çeşitli nedenlere dayanarak borçlu olmadığının tespitini isteyebilir.
6036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 3. Maddesi; ”Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” düzenlemelerine haizdir.
Yukarıda yapılan açıklamalar neticesinde menfi tespit davasında arabucuya başvurulmasının dava şartı olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 106. maddesinde düzenlenen tespit davasının özel bir şekli olan menfi tespit davası, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davası olarak nitelendirilemez. Bu dava sonucunda, borçlunun borçlu olmadığının anlaşılması halinde borçlu olunmayan kısım belirtilmek suretiyle olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştüğü hâllerde dahi olumsuz tespit hükmü kurulması gerekmektedir. Başka bir deyişle, menfi tespit davasının niteliği gereği verilen kararlarda, yalnızca davacının borçlu olup olmadığı belirlenmekte, borçlu olmadığı kısma ilişkin olumsuz tespit hükmü kurulmaktadır. Bu hüküm, herhangi bir alacağın tahsilini gerektirir nitelikte bir ilam olmadığından esasa yönelik olarak İİK m. 32 uyarınca doğrudan ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Oysa arabuluculuk sonucu verilen kararlar ilam hükmünde olup, cebri icra yoluna başvurulabilecek niteliktedir. Ancak yukarıda açıklandığı gibi menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, işçilik alacaklarına ilişkin davalarda arabuluculuğa başvuruyu dava şartı olarak öngören madde hükmünün amaçsal yorumundan Yasa Koyucu’nun bilinçli olarak menfi tespit davalarını arabuluculuk dava şartına tabi tutmadığı anlaşılmaktadır. beylikdüzü arabulucu
Kanun maddesinin metni ve gerekçesi bu kadar açık ve net olup zorlamayla da olsa genişletici bir yorum yapılmasına elverişli değildir. Zaten ileri ve özgürlükçü hukuk düzenlerinde zorunlu ve emredici kuralların dar yorumlanması esastır. İcra İflas Kanunun 72. maddesinde düzenlenen menfi tespit davası, parasal bir mahkumiyeti içeren eda davası niteliğinde alacak ya da tazminatı konu almadığından dava şartı arabulucuğun uygulama alanı dışında kalır. (TANRIVER,Süha Dava Şartı Arabuluculuk Üzerine Bazı Düşünceler, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Mart-Nisan 2020, Yıl: 32, Sayı: 147, s. 111-141; EKMEKÇİ, Ömer/ ÖZEKES, Muhammet / ATALI, Murat / SEVEN, Vural, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk, Oniki Levha Yayınları, 2. Baskı, …, Kasım 2019, s. 189-191.)
Somut olayda, davacı işçi tarafından davalı işverene işi bırakmaması amacıyla 95.000 TL bedelli teminat senedi verildiği iddia edilmiş olup, yukarıda yapılan açıklamalar da dikkate alındığında, işçi işveren arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanan menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı kabul edilmelidir. Aksi düşüncenin kabulü, kanun metninin zorlamayla da olsa genişletici bir yorumlanmasına ve davacının mahkemeye erişim hakkının önlenmesine neden olacaktır. Bu nedenle işçi işveren arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanan menfi tespit davalarında dava açılmadan önce arabuluculuğa gidilmesinin zorunlu olmadığı ve arabulucuya gidilmiş olmasının bir dava şartı olmadığı kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. beylikdüzü arabulucu
Sonuç:
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 18.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Karar: 2021/6513).
Alacak Davası
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin davalı vakıf bünyesinde çalışmakta iken 12.11.2015 tarihinde Koop-İş Sendikasına üye olduğunu, sendika ile davalı kurum arasında 01.10.2010-30.09.2012 yürürlük tarihli Toplu İş Sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmenin yürürlük tarihinden sonra kurum ile sendika arasında anlaşmazlık yaşanması üzerine Yüksek Hakem Kurulu Başkanlığı tarafından 20.06.2013 tarih 2013/85 esas 2013/81 karar sayılı kararı ile 01.10.2012 – 30.09.2014 yürürlük tarihli olarak toplu iş sözleşmesinin şartları yeniden belirlendiğini, her ne kadar Yüksek Hakem Kurulu Kararı ile belirlenen toplu iş sözleşmesinin yürürlük süresi 01.10.2012 – 30.09.2014 arası olsa da 6356 sayılı Kanunun 36/2 maddesi uyarınca, süresi sona eren toplu iş sözleşmesinin iş sözleşmesine ilişkin hükümlerinin yenisi yürürlüğe girinceye kadar geçerli olduğunu, toplu iş sözleşmesi ile işçilere yapılması öngörülen ödemelerin yürülüğün sona erdiği 30.09.2014 tarihinden sonra da işçilere anılan kanun hükmü gereği yapılması gerektiğini, bu toplu iş sözleşmesi ve Yüksek Hakem Kurulu kararında belirlenen hükümler gereğince müvekkilin hak etmiş olduğu sendikal hak ve alacakların müvekkiline ödenmemesi üzerine davalı kurum aleyhine arabuluculuk başvurusu yapıldığını, ancak tarafların arabuluculuk görüşmeleri sonucunda anlaşamadıklarını ileri sürerek ikramiye, aile ve çocuk yardımı, yemek yardımı, yakacak yardımı, eğitim yardımı alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. beylikdüzü arabulucu
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili; alacağın zamanaşımına uğradığını, toplu iş sözleşmesinden yararlanma koşulunun sendika üyeliğine bağlı olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, yeni toplu sözleşme imzalanmadığından toplu iş sözleşmesi hükümlerinin uygulanmaya devam etmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne hükmedilmiştir.
İstinaf Başvurusu :
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti :
Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Davacı işçinin sendikaya üyelik tarihi itibariyle yürürlük süresi sona ermiş bulunan toplu iş sözleşmesinden yararlanıp yararlanamayacağı uyuşmazlık konusudur.
Dosyadaki belgelerden Yüksek Hakem Kurulu Başkanlığı’nın 20.06.2013 tarih 2013/85 esas 2013/81 karar sayılı kararı ile davalı işveren ile … (Koop-İş) Sendikası arasında 01.10.2012 – 30.09.2014 yürürlük tarihli toplu iş sözleşmesinin bağıtlandığı görülmüş, davalı işyerinde bu iş sözleşmesinin yürürlük süresi sonrasında başka bir toplu iş sözleşmesi uygulanmamıştır. beylikdüzü arabulucu
Davacı işçinin 12.11.2015 tarihinde Koop-İş Sendikasına üye olduğu anlaşılmaktadır.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının sendikaya üye olduğu tarihten itibaren toplu iş sözleşmesinden yararlanması gerektiği kabul edilerek alacak hesabı yapılmış ise de varılan sonuç hatalıdır.
Toplu İş Sözleşmesinden yararlanma, 6356 sayılı Kanunun 39. maddesinde “(1) Toplu iş sözleşmesinden taraf işçi sendikasının üyeleri yararlanır. (2) Toplu iş sözleşmesinde sözleşmenin imzalanması tarihinde taraf sendikaya üye olanlar yürürlük tarihinden, imza tarihinden sonra üye olanlar ise üyeliklerinin taraf işçi sendikasınca işverene bildirildiği tarihten itibaren yararlanır. (3) Toplu iş sözleşmesinin imza ile yürürlük tarihleri arasında iş sözleşmesi sona eren üyelerde iş sözleşmelerinin sona erdiği tarihe kadar toplu iş sözleşmesinden yararlanır. (4) Toplu iş sözleşmesinin imzası sırasında taraf işçi sendikasına üye olmayanlar, sonradan işyerine girip de üye olmayanlar veya imza tarihinde taraf işçi sendikasına üye olup da ayrılanlar veya çıkarılanların toplu iş sözleşmelerinden faydalanbilmeleri, toplu iş sözleşmesinin tarafı olan işçi sendikasına dayanışma aidatı ödemelerine bağlıdır. Bunun için işçi sendikasının onayı aranmaz. Dayanışma aidatı ödemek suretiyle toplu iş sözleşmesinden yararlanma talep tarihinden geçerlidir. İmza tarihinden önceki talepler imza tarihi itibarıyla hüküm doğurur” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta davacının sendikaya üye olduğu tarih itibariyle davalı işyerinde uygulanmakta olan bir toplu iş sözleşmesi bulunmadığından davacının toplu iş sözleşmesinden yararlanması mümkün değildir. Buna göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü hatalıdır.
SONUÇ:
Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının ve bu karara karşı istinaf başvurusunu esastan reddeden Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, bozma kararının bir örneğinin ise kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 15.03.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Karar: 2021/6227)